çanakkale savaşı ile ilgili hikayeler
ÇanakkaleSavaşında; tek bir mermi ile teslim alınan bir denizaltının hikayesi. Ama; sonuçta, yine geldiği ülkeye, topraklara geri dönen bir denizaltı. Kule saçı bizde müzede, denizaltının kendisi kimbilir şu an nerde? Hani tarih diyoruz ya; Çanakkale Savaşları tarihi, bu tür birçok mucizevi başarılarla doludur.
ÇanakkaleSavaşı “Kolumu Kesiver Kumandanım!” Çanakkale Savaşı “Kolumu Kesiver Kumandanım!” Çanakkale muhârebelerinde kumandanlık yapmış ve yaralanmış olan emekli bir subay, hâtırâtında şöyle anlatıyor: Çanakkale Harbi’nin Devamını Oku »
Çanakkale Savaşı ile İlgili Gerçek Bir Hikaye. Kocadere köyünde yaralılar için büyük bir sargı yeri kurulurkimi bosnalı,kimi urfalı,kimi azeri,kimi halepli çok sayıda yaralı getirilir. Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyündendiryarası oldukça agırdır.Zorlukla nefes almaktadırkomutanına şunları söyler
Bu yıl Çanakkale Savaşı’nın 100’üncü yıl dönümü. Tarihimize altın harflerle yazılan Çanakkale ruhunu en iyi anlatan filmleri sizler için derledik.
Her yıl 18 Mart günü geldiğinde, Çanakkale Savaşı ile ilgili törenler tertiplenir, konuşmalar yapılır ve şehitlerimiz anılır.. Onlara olan minnet duygularımız dile getirilirBunların hepsi güzel de.. Bu savaşın sayılarla ifadesine gelince, söylenen abartılı rakamlar, kazanılan bu zaferi gölgelemektedir.Yapılan konuşmalarda, hiçbir belgeye dayanmadan kulaktan
my roommate is a gumiho sub indo drakorindo. Çanakkale Zaferi ile ilgili hikayeBabamım dostlarındandı. Dimdik yürürdü. Hani Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya,öyle biriydi. Ben çok küçüktüm, evimize misafir gelirdi. “Oğul” diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker öyle lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme. Hep bitip tükenmek bilmeyen harp hatıraları Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış; Sakarya, Dumlupınar’da savaşmış. Ancak İzmir’in kurtuluşundan sonra köyüne dönebilmişti. Anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki?Şerbet içmek kadar kolaydı. “Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale’de !” derdi sık muydu??Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar. Yüzbaşı hucum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin ! …Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor…“Yavrularım… Aslanlarım… Biraz sonra Cenab-ı Rabb’ül Alem’in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim… Haydi !Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim…”Teyemmüm edilir… Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı;” Çocuklarım… Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz… Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım…”” Kabe Karşımızda… ”Arkadan Of’lu Ali çavuş bağırır. ” ER KİŞİ NİYETİNE… ”O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ Allah’a verdiği sözü tuttular….Editör Tuğçe NUHBu yazı 910 kere okundu.
Çanakkale Savaşı İle İlgili Hikaye Kısa, Çanakkale Savaşı Hakkında Hikaye Seyit Onbaşı 1899-1939 Eylül ayında, Havran’ın Çamlık köyünde doğan Seyit, Abdurahman ve Emine’nin çocuklarıdır. 1909 yılında kendisine gelen emre itaat ederek orduya katılır ve 1912 yılında balkan savaşlarında mücadele eder. Balkan savaşının bitişiyle terhis olamayan Seyit , Çanakkale savaşında topçu birliğinde er olarak görev yapar. 18 Mart Çanakkale savaşında, Rumeli topçu birliğinde ayakta kalan tek top bataryasının da vinci bozulmuştur. Seyit Onbaşı gösterdiği insan üstü kudretle topu sırtlayıp bataryaya yüklemeyi başarmış ve yaptığı başarılı atışla düşman gemisini etkisiz hale getirmiştir. Bu sayede adını Türk kahramanlık tarihine kazıyan Onbaşı Seyit. 1934 de gelen soyadı kanunuyla Çabuk soyadını almıştır ve 1939 yılında akciğer rahatsızlığı sebebiyle hayata gözlerini yummuştur.
Çanakkale Savaşı haberleri ilk sayfaArama Sonuçları KÜLTÜR-SANAT2703 Gün 16 Saat 33 dk. önce yayınlandı 1
Türkiye’de hem Kemalist hem de İslamcı/muhafazakâr tarih okumalarında mitleştirme eğilimi çok belirgindir. İnsanlar belli bir kampın adamıysa tarihi bugünkü pozisyonlarını ve ideolojilerini meşrulaştıracak bir tahkimat aracı olarak kullanırlar. Dolayısıyla en öznel tarihçi bile bildiği halde gerçeklerin aslında mitlerden “biraz” farklı olduğunu anlatamaz hale gelir. Tarih aktüel siyasetin bir propaganda aracına dönüşünce kaçınılmaz olarak araçsallaşır ve bir propagandaya dönüşür. Zaten kimsenin de gerçeği merak etmediği ve gerçeğin peşinden gitmediği, konforunu bozmak istemediği bir ortamda tarihin hamasi bir propagandaya dönüşmesi için gerekli toplumsal uzlaşı da böyle ortaya çıkmış olur. Çanakkale Savaşı anlatılarında ilgi çekici olan şeylerin başında Kemalist tarihçiler ile İslamcı/muhafazkar tarihçilerin savaşın önemine yaklaşımında anlatımın dozu açısından farklılıklar görülmesidir. Benim gibi ellili yaşların başında olanlar Çanakkale savaşlarının örgün eğitim döneminde bu derece yoğun anlatılmadığını Birinci Dünya savaşı içinde çok başarılı bir savunma savaşı yapılan bir cephe olarak bahsedilip Atatürk’ün savaştaki rolüne çokça yer verildiğini bilirler. Atatürk’ün savaştaki rolünü öne çıkarmak ve savaşı onun üzerinden anlatmak Kemalist tarih anlatısı açısından anlaşılır bir durumdur ve sonuçta Atatürk savaştaki rolü abartılarak neredeyse tüm cephenin komutanıymış gibi anlatılsa da ortada Atatürk’ün savaşta ciddi yararlılık göstermiş başarılı bir komutan olduğu gerçeği bulunmaktadır. İslamcı/muhafazakâr tarih anlatısı için aynı şeyi söylemekse pek mümkün değildir. Öncelikle bu savaşı son 20 yıllık süreçte tarihsel gerçekliğini yeniden yazarak anlattıklarını ve hoşlarına gitmeyen ve anlattıkları hikâye ile çelişen pek çok şeyi görmezden geldiklerini hatta farklı anlattıklarını söyleyebiliriz. Bunun bilgi noksanlığından olmadığı bir tercih olduğu ve İslamcı muhafazakar siyasetin kendi tarihsel anlatısına ihtiyacı olduğu da açıktır. İslamcılar bu noktada Kemalist tarih anlatısının Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşlarının ve o savaşların kahramanı olan Atatürk’ün karşısına içinde Atatürk’ün baş rolde olmadığı bir kahramanlık ve kurtuluş destanı çıkarma ihtiyacı duymuş ve bu nedenle Çanakkale Savaşını bir alternatif islamcı/muhafazakâr bir destan olarak yeniden kurgulamış olabilirler. Oysa Çanakkale Savaşında böyle bir anlatıyla çelişki oluşturacağı apaçık pek çok unsur vardır. Öncelikle Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’ün karşısına çıkarılabilecek ve İslamcı/muhafazakar anlatıyı destekleyecek komutanlık düzeyinde bir figürden bahsedemeyiz. Bu durumda onlar için savaşı, komuta kademesini anlatının dışında bırakan ve askerlerin fedakarlıkları ve din, iman aşkıyla adeta cihad ettikleri, beyaz atlı evliyaların da savaşa katıldığı bir din savaşı olarak kurgulama ihtiyacı doğduğu söylenebilir. Ancak savaşın Almanya ile birlikte yine diğer emperyal Batılı güçlere karşı savaşan Osmanlı’nın Almanya’nın işini savaşta kolaylaştırabilmek ve galip gelmesini sağlamak için tuttuğu bir cephe olduğu gerçeği bu anlatıyı zedeleyeceği için kurgudan çıkarılmıştır. İslamcı anlatı açısından problem oluşturacak bir diğer gerçekse savaşa bizi sokanların II. Abdülhamit’i deviren İttihatçılar olduğudur. Yani bu din savaşının yerel uygulayıcıları pek de dindar diyemeyeceğimiz İttihatçılardır. Almanya bu savaşa sadece silah ve mühimmat yardımı yapmamış aynı zamanda pek çok Alman subay ve asker de savaşta yer almıştır. Bizzat cephe komutanının da Liman Von Sanders olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bu nedenle emperyalistler arası bir paylaşım savaşında Almanya’nın çıkarları için oluşturulmuş bir savunma cephesinin neden bir din savaşı veya cihad olduğunu açıklamak pek kolay olmasa gerek. Bu noktada İslamcı/muhafazakâr tarih anlatısını sıkıntıya sokacak ikinci unsursa aslında ortada bize saldıran Batılı haçlı güçlerinin olmadığıdır. Osmanlıyı yöneten İttihatçılar Almanya ile savaşa girerlerse ve kazanacağına emin oldukları Almanya bu savaştan muzaffer olarak çıkarsa bunun Osmanlı’nın ve elbette onların da yararına olacağına inanmışlardı. Bu yüzden ilk saldırıyı Rusya’nın iki Karadeniz limanını bombalayarak kendileri başlattılar. Öte yandan Çanakkale’ye yığılan Batılı emperyal güçlerin derdi Çanakkale’yi geçip bir Anadolu’yu işgal hareketi başlatmak değil Karadenize açılıp dostları olan ve ülkesindeki iç karışıklıklar yüzünden zor durumda olan Rus Çarına yardım götürmekti ancak işler düşündükleri gibi gitmedi çok iyi örgütlenmiş kahramanca bir dirençle karşılaştılar. Çanakkale’deki bu direnç sayesinde Batılarca Rus Çar’ına verilmek istenen destek verilemedi ve Rusya’da Çarlık, Bolşevik ihtilaliyle devrildi. İktidara gelen Komünistlerse savaştan çekildiler. Özet olarak söyleyecek olursak İslamcı/muhafazakâr tarih anlatısında yer aldığının aksine bu savaş; bir din savaşı ve cihad değildi, ikincisi saldırgan taraf bizdik ve Batılı emperyal güçlerin amacı bize saldırmak değil Rusya’ya yardım götürmekti. Abdülhamit’i deviren İttihatçıların, Almanya’nın yanında yer alarak girdikleri bu savaşın neticede Almanya’ya faydası olmadı ve Almanya savaştan yenilerek çıktı. Çanakkale savaşlarının İslam dünyasına bir faydası oldu mu bilmiyorum ama Rusya’da komünizmin iktidara gelmesine ve seksen yıl boyunca bir süper güç olarak hüküm sürmesinde çok önemli bir etkisi olduğu açıktır. Bir diğer açık olan şeyse çoğunluğu doğal olarak Türk olmak üzere Kürt, Arap, Alman, Rum, Ermeni yüzbinin üstünde vatan evladının kahramanca bir direnişle canlarını verdiğidir. Son olarak yazımızı konu üzerine çok değerli araştırmaları olan Prof. Dr. Ayhan Aktar’dan bir alıntıyla bitirelim. “I. Dünya Savaşı emperyalist güçler’ arasında bir paylaşım savaşı ise, bu savaşta Osmanlı Devleti’nin müttefiki emperyalist’ aynı zamanda Hıristiyan’ olan Almanya, Avusturya- Macaristan ve Bulgaristan idi. İttihat ve Terakki hükümeti, bu büyük paylaşım savaşında bir koyup, üç almak amacıyla’ daha 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile gizli ittifak’ anlaşması imzalamış ve hemen ertesi gün seferberlik ilan etmişti. Osmanlı Donanması, 29 Ekim 1914 günü Rus Donanması’na ateş açıp, Rus limanlarını bombalayarak savaşı başlatmıştır. Burada Osmanlı Devleti, ülkesini savunan mazlum ve mağdur’ taraf değil; düpedüz savaşı başlatan saldırgan’ taraftır. Çanakkale’yi savunan Osmanlı V. Ordusu’nun başında Alman Generali Liman von Sanders vardı. Osmanlı Ordusu’nun Genelkurmay Başkanı ise, Fritz Bronsart von Schellendof Paşa’ydı. Bugün ayrı birer devlet olan Suriye, Irak gibi Arap ülkeleri 1914 yılında birer Osmanlı vilayeti idiler. Bu vilayetlerden askere alınanlar da zaten Osmanlı vatandaşı’ olarak doğmuşlardı. Özel olarak, “bizim yanımıza gelmeleri” diye bir şey söz konusu değildi, onlar sadece mecburi askerlik görevlerini yerine getiriyorlardı. Dolayısıyla, Almanların parası, askerî yardımları ve Alman komuta heyetinin aktif katılımı ile sürdürülen, İttihatçıların kendi ince hesapları sonunda yangından mal kaçırır gibi’ girdikleri bu savaşı Haçlı Seferleri’ne benzetmenin tek bir gerçek yanı yoktur.” Uğur TüreKamu Yönetimi Bilim Uzmanı, Coğrafya Eğitimcisiugurture
türk tarihinin en büyük savaşı. birinci dünya savaşında sonradan açılan cephelerden biri. ingiliz ve fransız devletleri tarafından hem osmanliyi savaş dışında bırakmak hemde çarlık rusyasına yardım etmek amacı ile açılmıştır. el kadar yerde sadece türk tarafı 250 bine yakın kayıp vermiştir bunların büyük rakamın bir kısmınıda asker yetersizliğinden cepheye sürülen eğitimli insanlar ve üniversite öğrencileri oluşturuyordu. birinci dunya sava$i turk cephesi. 1915 yili icinde ba$layan, istanbul'a ula$mak isteyen itilaf devletleri donanmasi'na kar$i tarihin belki en kahramanca ve en kanli sava$lari. du$manin denizden gecme cabasinin sonuc vermemesi uzere cikartmalar ile karaya da yansimi$tir. mustafa kemal o donem albay idi. metrekareye 6000 merminin düştüğü iddia edilen savaş. evet oha hatta ve hatta ohara tarihin son romantik savaşı olarak kabul edilir. insan gücünün, hayatının ve cesaretinin hala etkili olabildiği son savaştır, sonra teknoloji karışır işin içine mertlik bozulur. çanakkale savaşı ile ilgili birbirinden ilginç, acıklı, garip hikayeler anlatılır. ancak tüm bunların arasında en etkileyici olanları tabi ki o savaşı yaşamış olanların ağzından anlatılanlardır. çanakkale'de savaşanların hatıralarını okudukça bugün yaşadıklarımızı, değerlerimizi, korkularımızı o zaman ile karşılaştırma fırsatı bulabilirsiniz. bir çoğumuz hayatayken o insanlar da hayataydı, yani kuşaklar kesişti, yani yakındık, ama ne kadar da uzağız şimdi. ilgilenenler için gazilerin hatıralarıbkz birinci dünya savaşı gazilerinin anıları "dunyada busbutun darulfununlulardan universiteli murekkep olusan bir asker ordusu bulundu mu hic? bizimkisi boyle i$te. o zaman aramızda bizim ordunun adı olsa olsa 'irfan ordusu' kultur ordusu olur diye bir nukte dogdu ve hepimiz bunu sevdik. allah gostermesin bu ordu yok olursa, memleketin istikbalini du$unebiliyor musunuz?"bkz uzun beyaz bulut gelibolubkz alıntı stivın şipilbörg'ün savaş filmleri hakkındaki tecrübesi düşünülecek olursa, ele aldığında ortaya baya bayaa iyi bir film çıkarabilcek malzemeye sahip bir savaştır çanakkale savaşı.!* tarihte canakkale savaslari diye gecer. canakkale savasi deyince hangi savasi anliyoruz; kara savasi mi, deniz savasi mi yoksa ikisini de mi diye dusunduren durum. bkz nusrat mayin gemisi ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
çanakkale savaşı ile ilgili hikayeler